24 Haziran 2010 Perşembe

Dale'in Hikayesi


Worldsnooker.com'un blogcuları arasında yer alan Dominic Dale yazmaya devam ediyor.Ben de bugün worldsnooker.com'dan gidiyorum sürekli ama, sizler için çevirdim.

Geçen hafta Avusturya'dan İngiltere'ye yeni sezon hazırlıkları için geldim.Paul Mount'un menajerlik şirketine katıldım ve Gloucester'da bulunan akademide antreman yaptım.Ayrıca Pink Ribbon turnuvasına da katıldım.

Geride bıraktığım iki sezon benim için iyi geçmedi.Ancak bu sezon bir çok turnuva var.Viyana'dan İngiltere'ye gelmek zorunda olduğumun farkındaydım.Açık konuşmak gerekirse pek gelmek istemedim çünkü Viyana'yı seviyorum.Ancak daha sonra Paul ile konuştum ve yeni sezon için antremanlara başlama kararı aldım.

Avusturya'da yaşamaya devam edeceğim antremanlarımın %80'lik kısmını orada yapacağım.Geçen sezon oynadığım oyunlar gerçekten iyi değildi bunu aldığım sonuçlardan da anlayabilirsiniz.Ancak şu anda mutluyum ve bir çok şeyin değiştiğini düşünüyorum.PTC'lerin hepsinde oynamayı planlıyorum.Sürekli Avusturya'dan yapacağım git gellerbana pahalıya mal olacak ancak orada kazanırsam bu benim için kar.

PTC'nin yarısının Avrupa'da yapılacak olması çok güzel.Avrupa'da snookerın gerçekten çok iyi bir geleceği var ve artık bu potansiyeli kullanma vakti geldi.Almanya'da yapılacak olanlar benim için çok iyi çünkü Viyena-Almanya arasında her saat uçuş var.Almanya'da bulunan snooker potansiyelini değerlendirmek çok önemli.

Snookerın bir yenileşmeye ihtiyacı olduğu kesin ve yeni turnuvaların ve yeni fikirlerin destekçisiyim.Mesela yeni sırala sistemini harika buldum.Bu demek oluyor ki Masters'a katılacağım.Sezon içerisinde sıralama da sürekli aşağı yukarı inip çıkacaksınız, tıpkı yo-yo gibi.Fırsatlar ayağımıza gelmiş durumda.Üç turnuva da kötü oynarsanız kendinizi diğer üçünde iyi oynamaya mecbur hissedeceksiniz.

Dünya Şampiyonasından elendikten sonra kendime üç haftalık bir tatil verdim ve Almanya'ya gittim.Almanya'da ki 6 kırmızı şampiyonası olan Bavarian Open'a katıldım ve Almancamı tazeledim.Bu aralar Paul Hunter Klasik yaklaşıyor.Almanca ile Avusturaylıların konuştukları dilin farklı olduğunu düşünürler ancak öyle değil.Bir kaç kelime dışında oldukça benzerler.

Oturduğum dairemde bazı değişiklikler yaptım.Duvalara Marilyn Monroe posterleri ve filmleri astım.Çerçevesiz olanları çerçeveledim.

Kendimi biraz Errol Flynn gibi hissediyorum.Şarap,kadınlar ve müzik.Ancak artık bunlara biraz ara vermeliyim ve umut dolu baktığım yeni sezon için sıkı çalışmaya başlamalıyım.


Önceki yazıları
Dale'in Hikayesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder