30 Nisan 2012 Pazartesi

İnanılmaz Maç Ali Carter'ın


Snooker'ın ne kadar muazzam bir oyun olduğunu bugün bir kez daha gördük ve yaşadık.



 Skor 12-9 iken Trump'ın yüzüne baktığınızda kendinden o kadar emindi ki.Sanki maç bitmiş kadar rahat hissediyordu kendini.17.Frame'in başında yaptığı denemeler ile de bu o kadar açıktı ki.Sonunda pişman olacağı bir rahatlamanın içerisine girmişti belki de.


  Allister Carter.Lakabıyla The Captain.İki sezondur onun için işler pek de iyi gitmiyordu.Hem yaşadığı sindirim sistemi bozukluğu hastalığı ile mücadele ediyordu hem de kariyerine devam ediyordu.Karın sancısı ile antremanlarına çıkıyordu belki de.Kötü oynuyordu.Kötü oynadıkça da oyundan soğuyordu.Sıralamalada daha da aşağı düşüyordu günden güne.Oyunu bırakmayı, emekli olmayı bile düşündü bir ara.Bu sezon buraya geldiğinde çok büyük ümitleri yoktu belki de. Kurâda Trump ile aynı bölgede yer alıyordu çünkü.


 Maç Carter için iyi başlamıştı.İlk iki frame'i güzel oyunlarla kazanmayı bilmişti.Ama Judd'la oynadığını unutuyordu.Arka arkaya kaybedilen üç frame ile ilk sabır yoklamaları da başlamıştı onun için.İlk iki seansta çok yıpranmadı belki de, skorda gerideydi ama kazanabilmek için ne kadar yıpranması gerektiğini henüz bilmiyordu.


 Son seansa Judd'ın 9-7'lik üstünlüğü ile başlandı.Savaş başlamıştı.İlk frame'de olanlar belki de geleceğin habercisiydi.Judd kötü vurduğunda bir şeyler onun yanında oluyordu.İşlerin kötü gitmesini engelliyordu.Ya da bu sadece bir psikolojiydi.Kırılması gereken bir psikoloji.

 

  Judd, 147 denedi.12 Kırmızı'yı 12 Siyah ile oynadı ama şansı bu sefer yanında değildi.Olmadı.Skor 12-9 Judd'ın lehineydi.

 

 The Crucible'da 10-10'luk eşitliğin yakalanabileceği bir maçta son bölümlere üç fark ile geride girmek belki de Carter için olabilecek en kötü şeylerden biriydi.


 23.Frame'de bir güvenli vuruş savaşı başlamıştı.Bunun yanında yıpranmalar da başlamıştı.İşte o an belki de iplerin koptuğu an.Judd paketin solundan bir çıkış yapar ve kırmızılar dağılır masanın her yerine.Beyaz mı? D Hattının gerisinde birbirine yapışmış halde duran Sarı ve Kahverengi topun arkasına saklanır.Öncelikle ilk hata Crucible seyircisinindi.O vuruşun ardından gelen alkışlar ve "C'mon Judd" nidâları olmasaydı belki de Carter böyle bir tepki vermeyecekti.Üstüne bir de Judd her zamanki gibi şansı ile paçayı kurtadığında özür dilemeyince Carter'ın sabrı taştı.Ayağa kalktı.Judd'a döndü ve alkışlamaya başladı.Yüzünde bir gülümseme vardı.Ama bu gülümseme hiç hayra alamet değildi.Kocaman bir ima vardı bu gülümsemede.Belki de daha önce bir çok oyuncunun içinden geçirip yapmaya cesaret edemediği şeyler vardı bu gülümsemede.Trump, bunun bir şakalaşma olmasını diledi ve gülümsedi.Belki suçu yoktu, onun karekteri böyleydi. Ama burası da Crucible'dı.


 Carter, o andan itibaren sadece kazanmaya odaklandı.İşi zordu.Masa çok dağınıktı, Renkliler hiç hoş değildi ve en önemlisi de bütün bakışlar onun üzerindeydi.Bir tepki koymuştu ortaya, haklıydı(hiç kuşku yok ki) fakat seyircilerden ne cevap alacaktı.Judd, çok popülerdi, hayranı çoktu.Böyle bir otoriteye karşı dik duruş sergilemek hiç de kolay olamazdı.Ama cebe gönderdiği ilk kırmızının ardından aldığı alkış ile belki de rahatladı ve farkı tek frame'e indirdi.


 Judd'ın işi çok zordu bu andan sonra.Üzerindeki baskı inanılmazdı.O anda, o konumda olmaktan nefret ettiği gözlerinden belliydi.Kazanmayı o da istiyordu ama zihnine engel olamıyordu.Bu da beyin-kol koordinasyonunu engelledi ve belki de bir çok amatör Pool oyuncusunun bile kaçırmayacağı kolaylıkta bir kırmızıyı kaçırdı.


 Başından kaynar sular dökülmüştü.Judd bir o kadar kendine hakim olamaz iken, Carter da o kadar kendinden emin ve kazanmak için oynuyordu.O koltukta bir çok seyircinin gözleri üzerinde iken öylece oturup rakibinin hatasını beklemek dünyanın en zor işiydi.Ve rakibi hata yapmadı.Fark kapanmıştı.Artık Judd'ın kaybetme lüksü yoktu.


 Açılışı Carter yaptı.Her iki taraf da (Decider Frame'inin yüzünden olacak ki) çok gergindi.Carter, durmadan bir yerlerini düzeltirken, Judd'ın da parmakları titriyordu.Gerçekten savaştılar.Her iki taraf da ufak tefek hatalar yaptı ama karşı tarafın bunu denemeye cesareti yoktu.Basketbol'da derler ya "Topun el yaktığı anlardayız" diye.İşte tam tanım buydu.


 İlk fırsatı Judd buldu.Ama sadece 9 sayı çekebilmek ile yetindi.Carter cevap vermeliydi.Masayı işlemeye çalışmaya başladı fakat güvenli vuruşlar sebebiyle masanın bir çok yanına dağılmış haldeydi kırmızı toplar.Hata yapmak kaçınılmazdı.

 


 Uzun bir süre savaşın sonunda Ali Carter potu buldu.Artık sıradaki kırmızı frame topuydu.O kırmızının yanında birkaç top daha cebe göndermeyi başardı.Masada 35 sayı vardı.Aradaki fark 48 sayı idi.Bu da demek oluyorki Judd'ın 4 Snooker'a ihtiyacı vardı.

 

 Carter, başarmıştı...

 Ya da öyle düşünüyordu. Öyle bir yumruk sıktı ki emindi kendinden...

 


 

 

 

 

 

 Trump, masaya geri döndü.İlk snooker'ını buldu.Allister Carter, o kadar lanettayin bir vuruş yaptı ki neredeyse hiç düşünmedi.Sonuç olarak faul yapmıştı.O anda anladı.Daha hiç bir şey bitmemişti.Trump, bir güzel vuruş daha yaptı ve ikinci snooker'ını buldu.Carter, bunu çözmeyi başardı ama gözlerinde korku vardı.Sevinç gösterisinin ardından "Ya bu maçı kaybedersem? Ya Judd geri dönerse?" düşünceleri zihnini kemiriyordu.

 Judd, arka arkaya müthiş vuruşlar yapmaya başladı.Bunların meyvesi olarak da bir snooker daha elde etti.Carter, dikkatlice çözmeye çalıştı ama temposunu tam ayarlayamadı.Faulün ardından beyaz biraz fazla yürüdü.Mavinin arkasına saklanmasına ramak kalmışken durdu.

 

 

 

Ya şimdi?

 

 Free Ball (Serbest Top) kararı çıkacak mıydı? Bu Carter'ın sonu olurdu.Hakem Olivier Maartel, büyük soğukkanlılıkla incelemesini yaptı ve Free Ball yoktu.Belki de Judd için maç, işte o anda bitmişti.Yaptığı dikkatsiz vuruşun ardından masanın iplerini Carter'a verdi ve kaçınılmaz son.

 

Lose..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder